Rumun zaferi
Rumun zaferi
Bir beşerin hem de okuma yazma bilmeyen bir beşerin gaybdan haber vermesi ve verdiği haberlerin her zaman doğru çıkması asla mümkün değildir. Gaybı, gelecek ve geçmiş olarak ikiye ayırdığımızda; gelecekten haber vermesi hiçbir cihetle mümkün değildir. Geçmişten haber vermesi ise, şayet haber verilen olay meşhur değil ve insanların günlük hayatta konuştuğu bir konu değilse ancak okuma yazma bilmesi ve geçmişe dair eserleri incelemesi ile mümkündür. Hal böyle iken, bir beşer görseniz ki, hem gelecekten haber veriyor, hem de okuma yazma bilmemesine ve bir satır bile okuyamamasına rağmen geçmişten haber veriyor ve verdiği bu haberler doğru çıkıyor. Acaba, bu haberleri veren zatın Allahın peygamberi olduğundan ve bu haberlerin yazılı bulunduğu kitabın Allahın kitabı olduğundan hiç şüphe edilir mi? Hayır, asla Zira gaybı, Allah-u Teâlâdan ve Onun öğrettiği kişiden başka kimse bilemez.
Kuranın Allahın kitabı olduğuna dair eserimizin bu 2. bölümünde, Kuranın gaybdan verdiği haberlerin doğruluğunu gösterecek ve bununla, Kuranın Allahın sözü ve kelamı olduğunu ispat edeceğiz. Eserimize, Kuranın, Bizans ordularının galibiyetini haber Rum suresinin ayetleriyle başlıyoruz:
Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. Dünyanın en alçak yerinde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de sonra da emir Allahındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi, 1-4)
Şimdi, bu ayet-i kerimenin işaret ettiği delilimizi inceleyelim:
613-614 yılları arasında Mecusi olan Pers orduları, Hıristiyan olan Bizans ordularını mağlup etmiş ve çok ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Mekke müşrikleri, Ehl-i kitap olan Hıristiyanların mağlubiyetine çok sevinmiş ve Müslümanlara: Eğer Allah sizin dediğiniz gibi yegâne galip olsaydı, Ehl-i Kitap olan Bizansı üstün getirir ve Perslere karşı galip kılardı. demişlerdi. Bunun üzerine Kuran- Kerim, bir mucize olarak, o an imkânsız gibi gözüken gelecekteki bir sonucu haber verdi: 3 ilâ 9 yıl arasında Bizans Perslere galip gelecek ve bununla Müslümanlar sevinecekti
Nitekim Hz. Ebubekir Allahın bu vaadine dayanarak, Perslerin galibiyetine sevinen müşriklere: Allah sizin sevincinizi fazla sürdürmeyecek, çünkü O birkaç sene içinde Rumların tekrar galip geleceğini haber verdi dedi. Hz. Ebubekirin bu sözü üzerine müşriklerden Ubey b. Halef iddiaya girmeyi teklif etti. On deve üzerine ve üç yıl içinde Bizansın galip gelip gelemeyeceği hususunda iddiaya girdiler.
Hz. Ebubekir olup biteni Peygamber Efendimiz (sav)e anlatınca, Efendimiz: Ayette geçen bid (بِضْعِ) sözünün 3 sene değil; 3 sene ile 9 sene arasını ifade ettiğini, bu sebeple, süreyi de deve sayısını da üç katına çıkarmasını Hz. Ebubekire söyledi.
Bu sefer, 9 sene içinde Bizansın galip gelip gelmeyeceğine dair 100 deve üzerine bahse girdiler. Gerçekten de, Tirmizinin Sahihinde haber verdiğine göre, Bedir savaşına tesadüf eden günlerde Bizanslar Perslere karşı yaptıkları savaşta galip gelmiş ve böylece Kuranın gaybdan verdiği haber tahakkuk etmiştir. Hz. Ebubekir, Ubey İbn-i Halefın varislerinden, kazandığı develeri alarak Peygamber Efendimizin tavsiyesi üzerine fakirlere dağıtmıştır.
Dilerseniz, şimdi Bizansın o dönemdeki durumuna biraz daha yakından bakarak Kuranın verdiği bu haberin nasıl muzicevi olduğunu daha net görelim:
Bizans İmparatorluğu o dönemde öyle bir çöküş yaşıyordu ki, değil Pers ordularını yenmesi, ayakta kalması bile imkânsız görülüyordu. Persler Bizanslıları 613 yılında Antakyada mağlup etmişler; Şam, Kilikya, Tarsus, Ermenistan ve Kudüsü ele geçirmişlerdi. Aynı dönemde yalnız Persler değil, Avarlar, Slavlar ve Lombardlar da Bizans Devletine karşı savaş açmışlardı. Bizans Kralı Heraklius, ordunun masraflarını karşılayabilmek için kiliselerdeki altın ve gümüş süs eşyalarının eritilip paraya çevrilmesini emretmişti. Hatta bunlar da yetmeyince bronzdan heykeller bile para yapımı için eritilmeye başlanmıştı. Pek çok vali, Kral Herakliusa isyan etmiş, İmparatorluk parçalanma noktasına gelmişti. Bütün Bizans toprakları Perslerin işgali altına girmişti.
Kısacası, herkes Bizansın yok olmasını bekliyordu. Ama tam bu dönemde, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, Rum Suresinin ilk ayetleri vahyedildi ve Bizansın 3 ilâ 9 yıl içinde yeniden galip geleceği haber verildi. Bu galibiyet öylesine imkânsız gözüküyordu ki, bu habere Müslümanlar dışında kimse inanmamıştı. Ama Kuranın tüm haberleri gibi bu da hiç kuşkusuz gerçekleşecekti ve gerçekleşti. 622 yılında Heraklius Ermenistanı işgal edip Persleri yenerek çeşitli zaferler kazandı. 627 yılının Aralık ayında, Bizans ordusu ile Persler arasında büyük bir savaş daha oldu. Bizans ordusu, Persleri bu savaşta yenilgiye uğrattı. Birkaç ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri Bizansa geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda kaldılar.
Böylece Allahın Kuranda bildirdiği Rumun zaferi, ayetteki üç ile dokuz yıl içinde ifadesiyle dikkat çekilen zaman aralığında, mucizevî bir şekilde gerçekleşmiş oldu.
Bir insan düşünün; tek başına çıkmış, Ben Allahın peygamberiyim ve bu kitap da onun kitabıdır. diyor. Ve inatçı kavminin içinde ona iman eden çok az insan var. Ve o olması imkânsız gibi çok zor görünen bir mesele hakkında korkusuzca, hiç tereddüt ve telaş göstermeden büyük bir cesaretle hatta vaktini ve yerini dahi tayin ederek haber veriyor.
Etrafındaki insanlar şaşkınlık içinde, hatta bu meselenin olmasını imkânsız görenler müminler ile iddiaya giriyorlar. Eğer bu haber yanlış çıksa, olacak dediği hadise olmasa, onun doğruluğuna ve peygamberlik davasına gölge düşecek; ama o kendinden çok emin bir tavırla Olacak! diyor.
Peki, bu hadise bir zaman sonra tıpkı onun dediği gibi vuku bulsa, acaba o zatın harikulade bir zat olduğu ve getirdiği kitabın da Allahın kitabı olduğu hususunda bir şüpheniz olur muydu? Elbette hayır! Çünkü gaybı ancak Allah ve Allahın öğrettiği kişiler bilir. Bir insanın gaybı bilmesi mümkün olmadığı gibi, gelecekten haber vermesi de hiç mümkün değildir.
Bu ayetlerde yer alan bir başka mucize de, o dönemde kimsenin tespit etmesinin mümkün olmadığı coğrafi bir gerçeğin haber verilmesidir.
Rum Suresinin 3. ayetinde, Rumların Dünyanın en alçak yerinde yenildikleri belirtilir. Bu ifadenin Arapçası edna-l arz(d) dır. Edna kelimesi, Arapçada alçak manasında olan deni kelimesinden türemiştir ve en alçak anlamına gelir. Arz(d) ise yeryüzü demektir. Dolayısıyla edna-l arz(d) ifadesi yeryüzünün en alçak yeri manasına gelmektedir.
Bu ifade, Kuranın indirildiği dönemde bilinmesi asla mümkün olmayan çok önemli bir jeolojik gerçeğe işaret etmektedir. Şöyle ki:
Dünyanın en alçak yerini araştıran bilim adamları, bu noktanın, Bizanslıların, 613-614 yıllarında yenilgiye uğradığı yer olan Lut Gölü havzası olduğunu bulmuşlardır. Bizans İmparatorluğu ile Persler arasındaki savaşın gerçekleştiği söz konusu yer, Suriye, Filistin ve şimdiki Ürdün topraklarının kesiştiği bölgede yer alan Lut Gölü havzasıdır. Lut Gölü çevresi deniz seviyesinden 395 metre aşağıda yeryüzünün en alçak bölgesidir.
Yeryüzünün en alçak bölgesini bilimsel bir çalışma olmadan tespit etmek imkânsızdır. Ve bir insanın kendi ilmi ile bunu bilmesi asla mümkün değildir.
O halde sorumuz şu olsun: Çağımızdaki teknik imkânlar ile ancak tespit edilen bir gerçeğin bundan 1400 sene önce Kuranda ifade edilmesini ne ile izah edeceğiz? Ona Allahın kitabı demeyeceğiz de Bir beşer sözüdür mü diyeceğiz? Böyle bir kitaba beşer sözüdür demek, hakikate göz kapamak ve hakkı inkâr etmek demektir.