Sebe halkı ve arim seli
Andolsun, Sebe (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi.
(Onlara demiştik ki: ) Rabbinizin rızkından yiyin ve Ona şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabbiniz var. Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik.
Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.
Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız? (Sebe Suresi: 15-17)
Kuranda Sebe halkından ve nankörlükleri sebebiyle bu halkın başına gelen sel felaketinden bahsedilir. Hatta bu felaketin nasıl meydana geldiği ayrıntılarıyla anlatılır. Zira Sebe kavmine gönderilen azaptan Seyl-ül Arim yani Arim seli olarak bahsedilmektedir. Kuranda geçen bu ifade, aynı zamanda bu selin meydana geliş şeklini de göstermektedir.
Arim kelimesinin anlamı, baraj ya da settir. Seyl-ül Arim kelimesi de, setin yıkılması sonucunda meydana gelen bir seli anlatmaktadır.
Şimdi Kuranın Sebe halkı hakkında verdiği bu haberin, tarihçiler tarafından nasıl tasdik edildiğini tarihi kayıtların lisanıyla dinleyelim;
Sebe halkı, Güney Arabistanda yaşamış olan dört büyük uygarlıktan biridir. Sebe kavmini anlatan tarihi kaynaklar, bu kavmin Fenikeliler gibi yoğun ticari faaliyetlerde bulunan bir devlet olduğunu söylerler. Sebeliler, tarihte medeni bir kavim olarak bilinmişlerdir. Sebe hükümdarlarının yazıtlarında onarma, vakfetme, inşa etme gibi kelimeler ağırlıktadır. Bu kavmin en önemli eserlerinden olan Marib Barajı da, ulaştıkları teknolojik seviyenin önemli göstergelerindendir.
Sebe halkı, o döneme göre oldukça ileri bir teknoloji ile kurdukları Marib Barajıyla birlikte büyük bir sulama kapasitesine sahip olmuştu. Bu yöntemle elde ettikleri bol ürünlü toprakları ve ticaret yolu üzerindeki kontrolleri, onlara görkemli ve refah dolu bir hayat yaşatıyordu.
Maribdeki bu baraj aracılığıyla sulanabilen toplam alan 9.600 hektardı ki, bunun 5.300 hektarı güney, geri kalanı ise kuzey ovasına aitti. Bu iki ova, Sebe kitabelerinde bazen Marib ve iki ova diye anılırdı. İşte Kurandaki sağdan ve soldan iki bahçe ifadesi, muhtemelen bu iki vadideki gösterişli bağ ve bahçelere işaret eder. Bu baraj ve sulama tesisleri sayesinde bölge, Yemenin en iyi sulanan ve en verimli kesimi olarak ün yapmıştı.
Fransız J. Holevy ve Avusturyalı Glaser, Marib setinin çok eski devirlerden beri var olduğunu yazılı belgelerle ispat ettiler. Himer lehçesiyle yazılan belgelerde bu barajın ülke topraklarını verimli kıldığı yazılıydı.
Daha sonra bu barajın yıkılmasıyla meydana gelen sel sonucu bütün ülke harab oldu. Sebelilerin dağların arasına setler inşa ederek kazdıkları kanallar yıkıldı ve bütün sulama sistemi bozuldu. Bunun sonucu daha önceden bir bahçe gibi olan ülke yabani otların yetiştiği bir hale geldi ve küçük bodur ağaçların kiraza benzer yemişi dışında yenebilecek hiçbir meyve kalmadı. Ayrıca Sebe kavmine ait sütunların yüzeyinde Sebe dilinde yazılmış yazıtlar bulunuyordu. Bu yazıtları inceleyen Hrıstiyan arkeolog Werner Keller Kutsal Kitap Doğruyu Söyledi isimli kitabında şöyle demektedir;
Arim seli Kuranda haber verildiği gibi gerçekleşmiştir. Zira Böyle bir barajın olması ve yıkılarak şehri tamamen harap etmesi, Kurandaki bahçe sahipleriyle ilgili verilen örneğin gerçekten de meydana geldiğini kanıtlıyor.
Şimdi şu noktalara dikkat çekiyoruz:
1- Kuranın geçmişte yaşamış Sebe halkından bahsediyor, tarihçiler bunu kabul ediyor,
2- Kuran, Sebe halkının yeşillikler, bağlar ve bahçeler içinde güzel bir şehirde yaşadığını haber veriyor, tarihçiler bunu da kabul ediyor,
3-Kuran bu şehirde bulunan büyük bir barajdan bahsediyor, tarihçiler bunu da kabul ediyor,
4-Kuran bu barajın iki bahçeyi suladığını haber veriyor, tarihçiler marib ve iki ova diyerek bunu da kabul ediyor,
5-Kuran bu barajın yıkılmasıyla meydana gelen bir sel felaketinden bahsediyor, tarihçiler bunu da kabul ediyor,
6-Kuran selden sonra bağ ve bahçelerin harab olduğundan haber veriyor, tarihçiler bunu da kabul ediyor.
Acaba bütün bu kabul etmekler sizce ne manaya geliyor?
Evet, tarihçiler Kuranın haber verdiği bütün bu maddeleri kabul etmekle, aslında bu kitabın Allahın kitabı olduğunu tasdik ediyor, zira ümmi, yani okuma yazma bilmeyen bir beşerin, kendi kendine bunları keşfetmesi ve haber vermesi mümkün değildir.
Şimdi soruyoruz; Kurana haşa, bir beşer sözüdür diyenler, Kuranın geçmişten verdiği bu haberlerin doğruluğunu ne ile izah edebilirler?
Kuran, geçmişten verdiği haberlerin doğruluğu ile adeta Ben Allahın kitabıyım diye gök gürültüsügibi seda verirken, onlar sivrisinek vızıltısı hükmündeki hangi hezeyan ile bu sedayı susturabilirler?