Kuranda nesh ve neshin hikmetleri
Kuranda Nesh
Bu mesele çok önemlidir. Zira Kuran düşmanları, nesihten haberi olmayan Müslümanları hile ile aldatmaya çalışmakta ve onların imanını çalmak istemektedirler.
Mesela onlara demektedirler ki:
İnandığın Kuranın Bakara suresi 240. ayetinde eşleri ölen kadınların 1 sene iddet beklemeleri emredilirken, yine aynı surenin 234. ayetinde 4 ay 10 gün iddet beklemeleri emredilmiş, bunlardan hangisi doğru, birbirine zıt bu iki emrin aynı anda uygulanması mümkün değildir, o halde ayetlerde çelişki vardır.
İşte onlar bu gibi hezeyanları gerçek gibi sunmakta ve Kuran ilmine vakıf olmayan, değil Kuranda neshi bilmek, nesh kelimesini bile ilk defa duyan zavallı müslümanları aldatmaya çalışmaktadırlar.
Burada aldatmaya çalışan kişi kadar, bu meseleyi bilmeyen müslüman da mesuldür. Çünkü o, kitabını ve içindeki meseleleri öğrenmekle mükelleftir. Belki de bu vazifeyi yerine getirmediğinden ve kendi kitabına lakayt kaldığından, bir ceza olarak kalbi böyle şüphelerle boğuşur.
Eğer o, eşleri ölen kadınların iddet bekleme müddetinin İslamın başında bir sene olduğunu ve bu hükmün, daha sonra gelen ve bu sureyi 4 ay 10 gün olarak belirleyen ayetle hükümden düştüğünü ve hâli hazırda geçerli olan hükmün 4 ay 10 gün olduğunu bildiren ayet olduğunu bilseydi kalbi şüphelerle yaralanmayacaktı.
Biz bu bahiste bu meseleyi bütün detaylarıyla ve örnekleriyle işleyeceğiz. Bu sayede inşallah misyoner ve münafıkların bir hilesini daha neticesiz bırakmış olacağız:
Nesh; lügatte bir şeyi başkasıyla değiştirmek demektir. Istılahta ise; herhangi bir ibadete veya muameleye ait dini bir hükmün ve emrin yerine daha sonradan diğer bir hükmün ve emrin gelmesidir. Bu işe nesh, yeni gelen hükme nesih, hükmü kaldırılmış ayete de mensuh denilir ki artık onunla amel edilmez.
Nesih, temel inançlarda, haber ve kıssalarda olmaz. Sadece emir ve yasaklarda olur. Çünkü verilen bir haber, anlatılan bir kıssa ve temel inançların bahsedildiği ayetlerden bir ayetin hükmü kalksaydı, o zaman ayetlerde çelişki var sözünün belki bir manası olurdu ve bu yalan söylemek olurdu ki, Allahın yalan söylemesi düşünülemez.
İmam Kurtubi hazretleri bu bahiste şöyle der;
Neshi delilleriyle birlikte bilmeye her ilim adamı mecburdur. Neshi yalnız beyinsiz ve cahiller reddeder. Kuranda ki hüküm ayetlerinden her hangi bir hükmün alınması ve helal ve haramın bilinmesi ancak neshi bilmek ile mümkündür. Bunu bilmeyenler, İslam âlimlerinin ittifakı ile neshin Kuranda var olduğu bilgisinden mahrumdurlar
Kuranda neshin olduğu Bakara suresi 106. ayette şöyle ifade edilmektedir:
Biz nesh ettiğimiz veya unutturduğumuz bir ayetin yerine ondan daha hayırlısını veya benzerini getiririz.
Yine Nahl suresi 101. ayette şöyle buyrulmuştur:
Biz bir ayeti diğer bir ayetin yerine getirdiğimiz vakit ki, Allah neyi indireceğini çok iyi bilendir, dediler ki, sen ancak bir iftiracısın. Hayır! Onların pek çoğu bilmezler
Neshin hikmetleri nelerdir?
Neshin birçok hikmeti vardır. Bu hikmetleri öğrendiğimizde, Kuranda nesh olmasının değil, belki olmamasının bir kusur olduğunu öğreneceğiz.
Ve neshi Kuranda bir kusur olarak göstermeye çalışanların hilelerini neticesiz bırakacağız.
Şimdi maddeler halinde neshin hikmetlerini inceleyelim:
1-) İslami hükümlerin insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak için olduğu bilinir. Bu ihtiyaçlar ise zamanın ve mekânın değişmesiyle değişebilir. Mesela, bir hükme ihtiyaç olduğu zaman Allah ihtiyacın halli için bir hükmü emreder. Daha sonra bu ihtiyacın ortadan kalkmasıyla o hükmü de ortadan kaldırarak onun yerine kulları için daha menfaatli ve hayırlı bir hüküm gönderir. Bu, kullar için daha kolay ve daha uygundur.
Ve bu mütehassıs bir doktorun tedavisinde hastalığın seyrine göre ilaçları değiştirmesine benzer. Evet, bütün peygamberler kalplerin doktoru ve insanların terbiye edicileri olarak gönderilmişlerdir. Her peygamberin şeriatı, içinde yaşadığı insanların ihtiyaçlarına uygun bir tarzda, tedricî olarak, Allah tarafından gönderilmiştir. Bir zaman hastanın tedavisi için verilen ilacın aynı hastaya bir müddet sonra verildiğinde onu hasta yapması gibi, bir zaman insanların menfaatine olan bir hükmün, bir zaman sonra onların zararına olması mümkündür. Ve böyle bir hükmü Allahın kaldırması hikmetinin ve merhametinin gereğidir.
2-) Allah, Arap kavmini 23 sene gibi kısa bir zamanda, yavaş yavaş terbiye etmiştir.
Bu terbiye, Kuranı rehber edinmeyen başka kavimler için birkaç asırda
bile mümkün olmazdı. Bu terbiyedeki başarının bir sırrı şudur ki: Allah
onların kabiliyet ve güçlerine göre hükümler göndermiştir. Onların
kabiliyet ve güçlerinin gelişmesi oranında Allah daha önceki hükmü
kaldırarak başka bir hükmü getirmiştir.
Eğer Allah en başta, daha imanları kemal bulmadan onlara zor emirlerde bulunsaydı, onların buna güçleri yetmeyecek ve belki de iman devletinden mahrum kalacaklardı.
Şimdi düşünün! İçkinin sular gibi aktığı bir kavimde, içki bir anda yasaklansaydı, bu yasağa kaç kişi itaat edebilirdi?
Ve itaat edemeyenler, itaatsizliklerinin mahcubiyetiyle İslami terk etmezler miydi?
İşte bu sebepten içki 4 mertebede haram kılınmıştır. Yani ne zaman insanlık içkinin haram edilişi hükmüne boğun eğip, evlerindeki içkileri sokağa dökerek, sokakları adeta dereler hükmüne getirebilecek kemale ulaştılar, işte o zaman içki yasak edildi.
Bu, Allahın kavimler ve fertlerin terbiyesi için seçtiği yoldur. Hal böyleyken, değişen ve kemale ulaşan insan ve değişen kâinatta, Allah tarafından gönderilen bir hükmün diğer bir hükümle değiştirilmesi nasıl anlaşılamaz?
Demek nesh, Kuranı gönderen Allahın en son hükmün daha mükemmel olacağını önceden bilmediğinden değildir. Allah, Müslümanları basamak basamak kemale ulaştırıyordu. O ağır emirler hemen gelseydi altından kalkamazlardı.
Namazın hicretten bir buçuk sene önce emredilmesi de buna delildir. Şimdi denilebilir mi ki: Allah namazı niçin hemen emretmedi de bu kadar bekledi? Elbette denilemez. Zira O ezeli ilim sahibi zatın sonra emretmesi hikmetinin gereğidir.
3-) Şimdi bir sigara tiryakisini misal olarak ele alalım: Adeta nikotin deposu olmuş adama diyorsunuz ki;
Vücuduna zararlı olan bu sigarayı terk et, çünkü senin sigara içmen yavaş yavaş bir intihardır. Sanki elindeki hançeri birden bire değil de yavaş yavaş sinene saplıyorsun. Hatta bunu ona bir doktor vasıtasıyla anlattırsanız yine de sigarayı terk etmek için bir hayli tereddüt geçirecektir.
Bırakın onu, bildiği halde doktorun kendisi bile, küçücük bir alışkanlık olan sigaradan vazgeçemiyor. Birde alkolik bir kimseyi ele alınız. Şimdi bu kimseye birden içkiyi bırak demek, ona fıtratını değiştir demek gibi olacaktır.
Böylesine insanların kan ve damarlarına işlemiş adetleri ve kötü ahlakları birden kaldırmak mümkün değildir.
Ancak basamak basamak bir terbiye lazımdır ki, Kuranda nesihleriyle bunu yapmıştır. Bunun aksi, tıpkı atmosfer basıncı altında duran bir insanın birden yirmi bin fitlik bir yüksekliğe çıkması gibi bir şey olurdu ki, insan orada hemen ölüverir.
Soru: Hamd olsun, inandım ki, nesh haktır. Ve Kuranda olması hikmetin gereğidir. Ama aklımda hala bir soru var. O da halledilirse bütün bütün inanacağım ki, Kuran Allahın ezeli kelamıdır. Sorum şudur:
Ayetin hükmü neshedildiğine göre, lafızlarının okunması yani Kuranda ayet olarak kalmasının hikmeti nedir? Hükmüyle beraber, kendisi de kaldırılsaydı olmaz mıydı?
Cevap: Bu soruya iki açıdan cevap verebiliriz:
1-) Kuran-ı Kerim, ihtiva ettiği hükümlerin bilinip tatbik edilmesi için okunduğu gibi yalnız ibadet ve sevap kazanmak niyetiyle de okunabilir. Allahın kelamı olduğundan, hükmü kaldırılsa da, kelimeleri ibadet ve sevap kazanmak maksadıyla okunduğundan kendisi baki kalmıştır.
2-) Nesh ayetleri bazen bir önceki ayette bulunan
ağır bir hükmü hafifletmek için gönderilmiştir. Kocası ölen kadının bir
sene iddet beklemesinin, 4 ay 10 güne düşürülmesi gibi.
İşte ayetin kendisinin kaldırılmaması, daha önceki hükmün ağırlığını ve
Allahın kullara vermiş olduğu hafifletme nimetini hatırlatmak içindir.